Senaryosunu, yaşanmış bir olaydan esinlenerek Andrew Knight ve Andrew Anastasios‘un birlikte kaleme aldıkları, yapımcılıklarını Andrew Mason ve Keith Rodger’ın üstlendikleri, yönetmenliğini ise ünlü aktör Russell Crowe‘un yaptığı, Avustralya (The Weinstein Company) yapımı 111 dakikalık tarihi bir dram filmi ‘The Water Diviner‘.
Russell Crowe, ilk kez yönetmen koltuğuna oturduğu bu filmde senaryonun ana karakteri olan Joshua Connor’ı da canlandırarak, Olga Kurylenko (Ayşe) ile birlikte başrolleri paylaşmış.
Filmde, Çanakkale Savaşı’na 3 oğlunu birden asker olarak gönderen Avustralyalı bir çiftçinin savaş sonrası hiç bir haber alamadığı oğullarını ölü ya da diri bulabilme umuduyla geldiği işgal altındaki Anadolu’da başından geçen olaylar konu ediliyor.
Rol alan yardımcı oyuncular içerisinde çok tanıdık üç yüz var; Yılmaz Erdoğan (Binbaşı Hasan), Cem Yılmaz (Cemal Çavuş) ve Salih Kalyon(Dr.İbrahim). Film karelerinde, en az başrol oyuncularından Olga Kurylenko kadar yer edinen Yılmaz Erdoğan’ın oyunculuğunu çok başarılı bulduğumu belirtmeliyim. Kaybettiği oğullarını arayan bir babanın nasıl bir ruh hali içinde olduğunu anlayan, inatçılığına ve yırtıcılığına hak veren, halden anlar, babacan tavırlarıyla izlediğimiz Binbaşı Hasan rolü ile gerçekten övgüye değer bir iş çıkarmış Yılmaz Erdoğan.
Savaşı konu edinen bir film çekilirken, yapımcısının ait olduğu ülkenin milli ve manevi değerlerini öne çıkararak filmin bu yoldan gişe yapmasını sağlama gayreti, özellikle amerikan menşeli filmlerden alışık olduğumuz bir durumdur. ‘Rambo Serileri’nde bunu açıkca görürüz ki bu tarz filmlerin savaşı öven ve insan öldürmeyi kahramanlık gibi gösteren bir tavrı vardır. Yeri gelmişken bir kez daha vurgulamakta yarar var; bu hollywood yapımı bir Amerikan filmi değil. Avustralya yapımı bir film. Biz-siz meselesinde önyargılardan kurtulma gerekliliğini savunması, savaşan her taraftan kayıplar olduğunu ve savaş bittiğinde ölenlerin birer insan olduğunu hatırlatması bakımından da oldukça değerli bir film. Savaş sonrasında tarafların üstün bir dayanışma örneği göstererek ölen evlatlarını arayışları, tasnifleri ve onları kendi mezarlarına nakletme sahneleri detaylandırılarak verilmiş.
Bununla birlikte, Cumhuriyet’in eşiğindeki Anadolu İnsanı’nın yabancı güçlerin işgaline karşı gösterdikleri direniş başarılı bir biçimde yansıtılmış. Kuvayi Milliye yürüşünün film karelerine dahil edilmesi bunun en belirgin örneği.
Oscar sahibi Aktör Russell Crowe’un oyunculuk başarısına söylenecek söz yok. Kendinden emin tavırları ve doğallığı ile filmdeki ağırlığını hemen hissettiriyor. Hayranlarının, gösterdiği başarıya bir kez daha hayran kalmaları için bu filmi kaçırmamalarını öneririm. İzleyip değerlendirdiğinizde, Ayşe karakterini canlandıran Olga Kurylenko’nun da yalnız güzelliği ile değil oyunculuğu ile de bu rol için çok doğru bir seçim olduğunu anlıyorsunuz.
Avustralya’ da henüz gösterime girmemiş olmasına karşın, Australian Academy Cinema Television Awards (AACTA) 8 dalda ‘en iyi‘ klasmanına giren (En İyi Film, En iyi kurgu, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu(Yılmaz Erdoğan), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, En İyi Senaryo, En İyi Sanat Yönetmeni, En İyi Kostüm Tasarımı) bu filmi kaçırmamanızı tavsiye ederim.