-->
TrendMini Blogger Teması

The Water Diviner (Son Umut) İncelemesi

Senaryosunu, yaşanmış bir olaydan esinlenerek Andrew Knight ve Andrew Anastasios‘un birlikte kaleme aldıkları, yapımcılıklarını Andrew Mason ve Keith Rodger’ın üstlendikleri, yönetmenliğini ise ünlü aktör Russell Crowe‘un yaptığı, Avustralya (The Weinstein Company) yapımı 111 dakikalık tarihi bir dram filmi ‘The Water Diviner‘.
Russell Crowe, ilk kez yönetmen koltuğuna oturduğu bu filmde  senaryonun ana karakteri olan  Joshua Connor’ı da canlandırarak,  Olga Kurylenko (Ayşe) ile birlikte başrolleri paylaşmış.
Filmde, Çanakkale Savaşı’na 3 oğlunu birden asker olarak gönderen Avustralyalı bir çiftçinin savaş sonrası hiç bir haber alamadığı oğullarını ölü ya da diri bulabilme umuduyla geldiği işgal altındaki Anadolu’da başından geçen olaylar konu ediliyor.
SU10Türkiye’de 26 Aralık tarihinde ‘Son Umut’ adıyla gösterime giren 2014 yapımı film, gösterilmekte olduğu 249 salonda daha ilk haftasında 281 bin 461 kişi tarafından izlenmiş ve  elde ettiği gişe hasılatı ile yapımcılarının yüzünü güldürmüş durumda. Filmin başarısının diğer bir göstergesi ise IMDb’ de 3730 takipçi tarafından 8,4/10 gibi oldukça yüksek bir puan elde edebilmiş olması.
Rol alan yardımcı oyuncular içerisinde çok tanıdık üç yüz var; Yılmaz Erdoğan (Binbaşı Hasan), Cem Yılmaz (Cemal Çavuş) ve Salih Kalyon(Dr.İbrahim).  Film karelerinde, en az başrol oyuncularından Olga Kurylenko kadar yer edinen Yılmaz Erdoğan’ın oyunculuğunu çok başarılı bulduğumu belirtmeliyim. Kaybettiği oğullarını arayan bir babanın nasıl bir ruh hali içinde olduğunu anlayan, inatçılığına ve yırtıcılığına hak veren, halden anlar, babacan tavırlarıyla izlediğimiz Binbaşı Hasan rolü ile gerçekten övgüye değer bir iş çıkarmış Yılmaz Erdoğan.
SU8Cem Yılmaz ise bildiğimiz Cem Yılmaz… “O dönemlerde yaşasa nasıl bir insan olurdu?” deseniz, rahatlıkla “filmde canlandırdığı karakter gibi”  denebilir. Sanki senaryodaki Cemal Çavuş’u değil de bizzat kendisini oynuyor gibi. Akli dengesini yitirmiş yaşlı bir hekimi canlandıran ve çok kısa bir rol alan Salih Kalyon ise rolünün hakkını gerektiği şekilde vermiş.
Savaşı konu edinen bir film çekilirken, yapımcısının ait olduğu ülkenin milli ve manevi değerlerini öne çıkararak filmin bu yoldan gişe yapmasını sağlama gayreti, özellikle amerikan menşeli filmlerden alışık olduğumuz bir durumdur.  ‘Rambo Serileri’nde bunu açıkca görürüz ki bu tarz filmlerin savaşı öven ve insan öldürmeyi kahramanlık gibi gösteren bir tavrı vardır. Yeri gelmişken bir kez daha vurgulamakta yarar var; bu hollywood yapımı bir Amerikan filmi değil. Avustralya yapımı bir film.  Biz-siz meselesinde önyargılardan kurtulma gerekliliğini savunması, savaşan her taraftan kayıplar olduğunu ve savaş bittiğinde ölenlerin birer insan olduğunu hatırlatması bakımından da oldukça değerli bir film. Savaş sonrasında tarafların üstün bir dayanışma örneği göstererek ölen evlatlarını arayışları, tasnifleri ve onları kendi mezarlarına nakletme sahneleri detaylandırılarak verilmiş.
SU9Filmin takdire değer yönlerinden bir diğeri, zamanın İstanbul manzarasını kusursuz denilebilecek biçimde yansıtıyor olması. Bu coğrafyada yaşamamış insanların, dönemsel ve kültürel ögeleri bu denli başarıyla kullanmış olması, senaryo yazılmadan önce ya da yazımı esnasında konu ile ilgili ciddi bir araştırmanın yapılmış olduğu gerçeğini de gözler önüne seriyor.
Bununla birlikte, Cumhuriyet’in eşiğindeki Anadolu İnsanı’nın yabancı güçlerin işgaline karşı gösterdikleri direniş başarılı bir biçimde yansıtılmış. Kuvayi Milliye yürüşünün film karelerine dahil edilmesi bunun en belirgin örneği.
Oscar sahibi Aktör Russell Crowe’un oyunculuk başarısına söylenecek söz yok. Kendinden emin tavırları ve doğallığı ile filmdeki ağırlığını hemen hissettiriyor. Hayranlarının, gösterdiği başarıya bir kez daha hayran kalmaları için bu filmi kaçırmamalarını öneririm. İzleyip değerlendirdiğinizde, Ayşe karakterini canlandıran Olga Kurylenko’nun da yalnız güzelliği ile değil  oyunculuğu ile de bu rol için çok doğru bir seçim olduğunu anlıyorsunuz.
SU13Savaş sahnelerindeki figüran kadrosu biraz zayıf kalmış doğrusu. Günümüz bilgisayar teknolojisi kullanılarak savaş sahneleri daha etkileyici bir hale getirilebilirdi oysa. Arşivlerde Çanakkale Savaşı’na yönelik çok sayıda dökümanter film bulunmasına rağmen bu filmler de kullanılmamış. Buna karşın, özellikle siperler içerisinde geçen göğüs göğüse muharebe sahnelerini çok etkileyici bulduğumu söylemeliyim. Işık kullanımı ve çekim kalitesi de tatminkar düzeyde.
Avustralya’ da henüz gösterime girmemiş olmasına karşın, Australian Academy Cinema Television  Awards (AACTA)  8 dalda ‘en iyi‘ klasmanına giren (En İyi Film, En iyi kurgu, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu(Yılmaz Erdoğan), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, En İyi Senaryo, En İyi Sanat Yönetmeni, En İyi Kostüm Tasarımı)  bu filmi kaçırmamanızı tavsiye ederim.
Resim yok

  • Film İncelemeleri
  • Unknown
  • Yorum Yok
Devamı...

Leviathan İncelemesi

SOVYETLERİN PRAVDASINDAN OLİGARKLARIN PRAVDASINA: LEVIATHAN
Putinlerin dünyasında yaşıyoruz bu günlerde, onlar artık her yerde. Kapitalizmin bu yeni görüngüsüne ne ad verirsek verelim, merkezsizleşen sistemin timsahları küçük, büyük yayılıyorlar dört bir yana. Her zamankinden daha mı acımasızlar acaba ?
2014 Rusya imalatı Leviathan. Yönetmeni Andrey Zvyagintsev’i, fotoğraf gibi sahneleri olan 2003 yapımı “Dönüş” (Vozvrashchenie) filminden hatırlamak mümkün. Leviathan ise Oscar ve Bafta ödüllerinin adayı, Golden Globe ve Asya Pasifik’in galibi. Yönetmenine Cannes’da en iyi yönetmen ödülü kazandırmış özel bir yapım.
LeviathanRusya’da Sovyetler birliğinin dağılmasının ardından paradigma baştan aşağı değişiyor. Toplumsal dönüşüm, ekonomik yapının kapitalistleşmesiyle farklı bir görüngü kazanıyor. Daha derin yoksulluk, daha kalın duvarlar yaratıyor. Bu Yeni Çağ’da ortaya çıkan ortodoks oligarklar ve ötekilerin hikayelerinin anlatıldığı kara kitaptan bir kaç sayfa okuyor yönetmen. Sayfalar bu toplumsal sınıflar  üzerinden; diyalektik hikaye sunuyor bizlere.
Kolya, Lilya ve Kolya’nın önceki eşinden olan oğlu Roma, küçük bir balıkçı kasabasında yaşamaktadır. Oligark yerel yöneticilerin güçlerini kötüye kullanmaktadır. Oligark diyorum çünkü Oligark tanımı aslında bir erki değil, gücünün, servetinin kaynağı belli olmayanı tanımlamak için kullanılmaktadır. Hikayemizin geçtiği kasaba da fena halde içinde bulunduğu devlete benzemektedir. Belki de “Devlet”in ta kendisine. Güçlülerin çıkarlarıyla çatışmaya çalışan bu küçük aile kendilerinden büyük gölgelerin altında kalacaklardır; ki yaşadıkları şehirde doğru düzgün ağaç bile yetişmemektedir.
leviathan-2014-003-kolia-in-long-grassLilya kaçışı, Kolya ise köklerinin peşini hiç bırakmamıştır, Roma ise korkak bir çocuktur sadece. Henüz sistemle ve gerçekleriyle yüzleşmeye hazır değildir. Seyirciyi tüm acımasızlığıyla yüzleştirmekte yönetmen. Küçük kahramanlıklar yapmanıza izin verip, küçük bir derede boğmakta. Mahkeme sahnelerinde kararları yüzünüze okuyor  Yönetmen Zvyagntsev adeta. Hukuk önünde sürekli kaybediyorsunuz. Çünkü siz sadece bir hiçsiniz.
Muhteşem fotoğraflar iğne gibi dokunmuş filmde, Philip Glass’ın müzikleri ise filmin atmosferini yönetmenin yakalamak istediği aralığa taşıyor. Koskoca bir ülke’de, küçücük bir kasabada, çaresiz ve yeniksiniz artık. Lilya ile beraber denize vurmak canınızı acıtacak.
Zvyagntsev’in  içinde yaşadığı Rusya’dan memnuniyetsiz olduğunu görmemek mümkün değil. Rusya Artık Sosyalist gerçeklerin değil, Oligarkların (Putin’in dediğini hatırlatırım; “Ne yaptımsa Rusya için yaptımcıların”) ülkesidir. Hıristiyan ortodoks zenginlerin, altınla parıldayan kiliselerin gerçeğidir. Sovyetler’de devrim yapan Pravda (gerçek),  kabuk değiştirmiştir. Derinden kanamaktadır.
Yerel politikacılar, yerel derebeyler ve güçsüzler arasında başka bir derdi var yönetmenin. Ilımlaştığına, yumuşadığına inanılan kapitalist güç dağılımının sadece bir yalan olduğunu anlatmakta. Yerelden evrensele, Putin’den başlayarak  tüm derebeylerimize gönderme yapmakta. Gri’nin en güzel 50 tonu bu filmde bence. Aldığı tüm ödülleri hak eden, farklı boyutlarıyla farklı başlıklar altında okunabilinecek bir başyapıt.
Resim yok

  • Film İncelemeleri
  • Unknown
  • Yorum Yok
Devamı...